Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Hem [G]erçeği hem de merceği

13 Nisan 2020 Pazartesi

Covid-19, kapitalist toplumun [G]erçeğini gözler önüne serdi: “Kâr makinesi” olarak sermaye, hem canlılar hem de doğa için ölümcül bir tehlike oluşturuyor. Covid -19 bizim için, kapitalist toplumun dokusuna, insan karakteriyle ilgili varsayımlarına daha yakından bakmaya uygun bir mercek oldu.

Tek bir çelişkiye indirgenemiyor

Üretim tarzı” yalnızca bir soyutlamadır. Gerçek yaşamda (zamanda ve mekânda) farklı üretim tarzlarının, üretim ilişkilerinin, birikim tarzlarının, eklemlenerek birlikte işlediği bir “sosyal formasyon” vardır. “Sosyal formasyon”, üretim tarzından farklı olarak, siyaset (devlet), ülke, sınıf şekillenmeleri ve ideoloji kavramlarıyla tanımlanan yapıntıları ve ilişkileri de içerir.

Kapitalist üretim tarzının egemen olduğu sosyal formasyonların, merkezi (tanımlayıcı) ilişkisi (emek ve sermaye), ırk, etnisite, milliyet, cinsiyet kavramlarıyla tanımlanan ilişkilerle birlikte bulunur. Toplumun siyasi ve ekonomik yaşamı, salt merkezi ilişkiye indirgenerek, diğer ilişkilerden kaynaklanan adalete ilişkin sorunları yok sayılarak anlaşılamaz.

Covid-19 merceği bu karmaşıklığı görmeyi kolaylaştırıyor. ABD’de ve İngiltere’de Covid-19 kurbanları arasında işçi sınıfından etnik azınlıkların ihmal edilemez bir ağırlığı var. Örneğin, İngiltere’de sağlık sisteminin verdiği ilk kurbanlara bakınca, bunların, son 40 yılın en gerici muhafazakâr hükümetinin sağlık bakanını bile kaygılandıracak oranda siyah, Asyalı, Ortadoğulu uzman doktor, doktor ve hemşirelerden oluştuğunu görüyoruz. Besbelli ki sınıf ilişkisini aşan ırk, etnisite, milliyet, alanına geçen bir durum söz konusu. Bakımevlerinde ölen yaşlıların, bu bakımevlerinin önemli bir kısmı özel sektöre ait olduğundan, hepsinin işçi sınıfından geldiği söylenemez.

Her iki durumda da “kâr makinesinin” emperyalist ırkçı kodlarının, yanı sıra belli yaş üstündekileri (artık emekleri tüketilemeyeceği için) bir “nüfus fazlası” olarak kodlamasının da yadsınamaz bir rolü var. Tüm bu insanların oluşturduğu kümeyi, eğer işçi sınıfının kümesine indirgemeye kalkarsak, beyaz Hıristiyan ve emperyalist bir kapitalist toplumda ırkçılığın ve nüfus yönetiminin işlevini gözden kaçırabiliriz.

‘İnsan insanın kurdu’ değil!

Covid-19 merceğinden bakınca, piyasaların “düzenleyici” ve de “muktedir” olmadığını görüyoruz. Buna karşılık kapitalist devlet öne çıkmaya başlayınca, haklar ve özgürlükler hızla aşınmaya başlıyor. Yıllardır felaket filmlerinde insanların kafasına kakılan (Monbiot, The Guardian) “insan insanın kurdudur” varsayımının, üçüncü olasılığı gizleyen müstehcen bir yalan olduğu anlaşılıyor.

Bir şeyin hakikati, kendini en iyi, onun en aşırı örneğinde gösterirmiş. Güney Afrika’nın Cape Town kentinin, varoşlarında, uyuşturucu, seks işçisi ticareti yapan, fidye almak için insan kaçıran, nüfuz alanları üzerinde birbirleriyle kanlı savaşlar yürüten acımasızlıklarıyla ünlü gangster çeteleri bu “en aşırı örnek” tanımına uyar. Covid salgını başladıktan sonra bu çeteler (bir anlamda lümpen proletaryanın silahlı örgütleri) aralarındaki savaşlara son verip, kendi yaşam alanlarında, halkın, özellikle en yoksul ve yaşlı kesimin gıda, ilaç, hatta sağlık hizmeti gereksinimlerini karşılamak için işbirliği yapmaya başlamışlar. Bu ilk örnek değil: Paris sokakları geceleri dolaşılabilecek güvenli mekânlara ilk ve son kez, Paris Komünü sırasında, polisin yerini proletarya aldığında dönüşmüştü; suç oranı adeta sıfırlanmıştı.

Covid-19 salgınıyla sarsılan toplumlarda insanlar birbirlerini yemek yerine, kendi yaşam alanlarında, türlü özverilerle iradelerini, en zayıf, mağdur, en riskli konumda olanların, en yoksulların, yaşlıların, hastaların gereksinimlerini karşılamak için sanal ve yerel dayanışma örgütlenmeleri kurarak birleştiriyorlar.

Buna karşılık, “bilmem ne kadar bağış yaptı”, haberleri, devletlerin bağış kampanyalarına, hayır kurumlarına umut bağlamaları, bu bağlamda gözlerin kimi zenginlere, güçlü insanlara dönmesi, kapitalist uygarlığın enerjisinin artık tükendiğini kanıtlıyor: Şimdi karşımızda, vatandaşlarını dilenciye dönüştürmeye başlamış süper zenginleri, denetimsiz siyasi liderleriyle feodalizmi anımsatan bir sadaka toplumu vardır!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump! Nasıl yani? (2) 14 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları